17 Kasım 2023 Cuma

diyarbakır kış hazırlıkları güzellemesi

 Diyarbakır’ın sonbaharı güzeldir. Hem de çok güzel… Ülkenin çeşitli bölgelerinde arada bir alışık olmadığımız havalar hüküm sürse de biliyoruz ki, artık sonbahardayız. Ne olursa olsun güzel geçiyor sonbaharımız…

 

Eskiden Diyarbakır’da sonbaharın bir başka tadı vardı. Bir bakıma telaş aylarıydı sonbahar. Eski yıllarda olduğu kadar tüm insanları sarmasa da, eski aileler arasında hâlâ o geleneksel telaş ve heyecanı yaşayanlar var diyebiliriz. 

 

Evlerde yaz başlarında toplanan halılar, kilimler yeniden serilir, boya badana yapılır. Ve tabii en önemlisi kışlık zahire hazırlıklarına başlanır. Çeşitli sebzeler kurutulur. Her ne kadar şimdilerde hemen her mevsimde, her türlü sebzeyi bulmak mümkün olsa da, Diyarbakır’ın yerli aileleri alışmıştır bir kere; patlıcanını, dolmalık biberini, bamyasını, domatesini bu aylarda kurutacak. Zahiresini kendi eliyle hazırlayacak. Ve illa ki Hevsel’in sebzesi olacak kurutmak için, Çermik’in patlıcanı, Gezin’in fasulyesi, Serde’nin domatesi, Karaz’ın bamyası… Çünkü Diyarbakırlılar kış mevsiminde de olsa sera sebzelerinin, konservelerin yavan tadına alışkın değil. Eskiden daha bir yoğundu bu telaş. İlkin, yakacak hazırlığı yapılırdı. Önce odun, kömür alınırdı elbette. Sonra, evlerin toprak damları sıvanır, boya badana yaptırılırdı. Damları sıvamak için Ağustos ortalarında Pışruk hazırlanırdı. Pışruk; damları sıvamak için hazırlanan özel çamurun adıdır. Elenmiş kara toprakla saman birbirine karıştırılır, iyice yoğrulur, sonra da sokağın uygun bir yerine duvar dibine yığılı bırakılır, çamurun içindeki samanların çürümesi beklenirdi. İşte bu çamur yığınına Pışruk denirdi. Çamurun içindeki çürümüş samanlar yapışkanlık sağlardı toprağa. Ve bu çamur damlara sıvandığında adeta betonlaşırdı. Bu sayede bütün bir kış damların akmaması sağlanırdı.

 

Kışlık Odun Hazırlığı

 

Eskiden Suriçi evlerin hiçbirinde kalorifer ya da elektrikli ısıtıcılar yoktu. Zaten her evde elektrik de yoktu.

 

Kentteki tek kaloriferli bina Yenişehir semtindeki Vilayet Konağı’ydı. Taş kömürü sobası da az sayıdaki evde bulunurdu. Tüm binalar odun sobası ile ısıtılırdı. Bu yüzden odun önemliydi. Şehrin odun pazarları çeşitli semtlerdeki boş arsalara kurulurdu. En çok da Eski Yoğurt Pazarı ile İçkale surları bitişiğinde Arbedaş gözesi çevresindeki sur diplerine. Odun şehre, Dicle Nehri üzerinden keleklerle getirilirdi. Günümüzde Dicle Üniversitesi’ne ulaşımın sağlandığı Fiskayası Köprüsü’nün kurulduğu kıyılara yanaşan keleklerden indirilen odunlar, eşek ve katırlarla odun pazarlarına taşınırdı. Satışlar da buralarda yapılırdı. Ayrıca, gezici odun satıcıları da vardı. Eşeklere, katırlara yüklenmiş odunlar mahalle aralarında gezdirilir, götürü pazarlıkla satılırdı. Halk arasında bu alışverişe “Arabî bazar” denirdi. Sokaklarda sırt odunu satıcıları da vardı. Bunlar da sokak sokak dolaşır, “Bi arkha kuru odun, kuru odun!” diye bağırır, hem odun satar hem de evin kapısı önünde ellerindeki dehre ve baltalarla odunları sobalara sığacak ölçüde kırarlardı. Bir arkha odun, yaklaşık 25-30 kilo gelirdi. En makbul odun, Dicle’nin Pirijman Köyü ormanlarından keleklerle getirilen meşe odunuydu. Bu odunun ateşi daha dayanıklı olduğu için tercih edilirdi. Ancak fiyatı da diğerlerine göre pahalıydı.

 

Bulgurlar Kaynasın, Biberler Kurusun

 

Kuşkusuz kış hazırlığı yalnız yakacak hazırlamakla olmaz. Yiyecek için de Eylül ayında başlardı hazırlıklar. Çeşitli turşular kurulur, pastırma yapılır, küplere sadeyağ doldurulur, şehriye dökülürdü. Ayrıca kurutmalık sebzeler alınırdı; bamya, yeşil fasulye, dolmalık ve güveçlik patlıcan, dolmalık biber, kabak, hatta domates… Bunlar yıkanır, ayıklanır, temiz bezlere serilir, bazıları da iplere dizilir kurutulurdu. Biber ve domates salçası da bu aylarda çıkarılırdı.

 

Bu arada kışlık zahire hazırlanırdı. Bazı aileler buğday pazarından hazır bulgurluk kaynatılmış dövme alırken, bazı aileler bulgurluk buğdayı alıp, kendi evinde kaynatırdı. Haşlanmış buğdaydan avuç avuç yemek hoşumuza giderdi. Bu yüzden annelerimizden azar da işitirdik. Kaynatılan buğday damlarda serilip kurutulduktan sonra mahalle aralarındaki dinklere gönderilirdi. Bulgurluk buğday dinklerde gözleri bağlı atların çevirdiği büyük yuvarlak taşların altında dövülürdü. Köylerde ise bu işlem büyük taş dibeklerde yapılırdı. Büyük taş dibeklerin önünde karşılıklı duran iki, bazen üç kişi, ellerindeki ağır tokmakları sıra ile ve ritmik hareketlerle indirir, saatler süren yorucu bir uğraş sonunda haşlanmış buğday dövülmüş olurdu. Dinklerde dövülen buğday daha sonra mahalle aralarında sırtlarında makineleriyle “Bulgur çekeeen, bulgur çekeeen!” diye dolaşan seyyar makinecilere çektirilirdi. Çekilen bulgur çeşitli ölçülerdeki eleklerden geçirildikten sonra kilerdeki küplere doldurulurdu. Aynı aylarda evlerde bulgurdan başka, peynir, pekmez, sadeyağ, kavurma, kuru üzüm, ceviz, bastık ve üzüm sucuğu da yapılırdı. Her birinin küpü ayrıydı…

Kavurma Günleri

 

Kavurma günleri de pek şenlikli olurdu. Evde kesilmiş koyunların etleri, ya da kasaptan alınmış gövde etler yumruk büyüklüğünde doğranır, bolca sadeyağ ve kuyruk yağı ile büyük kavurma kazanlarına atılarak pişirilirdi. Kavurma günü yakın akrabalar evde toplanır, bir yanda etler pişerken bir yandan da kesilmiş koyunun ciğeri ve yüreği ile kebaplar yapılırdı. Avlunun uygun yerinde ya da mutfaktaki ocakta, altında gür ateş yanan üçayağın üzerine konulmuş büyük kazanlarda yapılan kavurmanın içine ekmeğimizi batırıp yemeğe can atardık.

 

Yağda fokur fokur kavrulan etlerin arasına bazen de ayva atılırdı. Kavurma ile birlikte pişen ayvalar sıcak sıcak dilimlenir, yenirdi. Etler kavrulduktan sonra bir miktar alınır, yağa batırılmış ekmeklerin üzerinde, üstü örtülü tabaklara konur, mahalledeki yoksul ailelere ve komşulara gönderilirdi. Pişen kavurma sonra sıcak sıcak özel sırlı küplere doldurulur, soğumaya bırakılırdı. Etler büyük kepçelerle küplere doldurulurken ailenin büyüğü ninemiz ya da annemiz kavurmanın bereketli olması için besmele çeker, dua ederdi. Böylece dualar eşliğinde küplere doldurulan kavurma, zorunlu olmadıkça, kar düşene kadar kullanılmazdı.

 

Diyarbakır’da kış mevsiminde, kurutulmuş sebzeler ve kavurma ile yapılan ünlü yemekler vardı. Bunlar arasında kavurmalı keşkek, kaynamış pekmez içine atılmış kavurma ile yapılan dew şeviti(ağızyakan), incikli ekşili meftune, kavurmalı belloh, yani mercimekli köfte. Kış türlüsü, sumaklı ekşili dolma da en çok yapılanlardı.

 

Kavurmanın ardından bu kez pastırma hazırlığı yapılırdı. Yine evde kesilmiş koyunların etleri, ya da kasaptan alınmış butlar kıyıldıktan sonra özel baharatlar ve yeteri kadar sarımsak katılarak yoğrulur, birkaç saat dinlendirildikten sonra sakatatçılardan sağlanan temizlenmiş şirdanlara doldurularak avlunun havadar, güneş görmeyen bir bölümünde direklere çakılmış çivilere, ya da çengellere asılır kurutmaya bırakılırdı.

 

Şa’re Kesme

 

Evlerde, “şa’re (şehriye) kesme” zamanı genellikle ekim ve kasım aylarıdır. Şa’re kesme, Diyarbakır’da imecenin en güzel uygulandığı gelenektir. Yakın komşular, akrabalar şa’re kesilen eve gelir, yardım ederler. Evin hanımı konuklara çay, çerez, evde yapılmış tatlılar, çörekler ikram eder. Şa’re kesme sırasında kadınlar hem sohbet eder, hem mani yarışmaları yaparak eğlenirler. Bu sırada doğaçlama yapılan yarışmalarda ve atışmalarda kadınlar, kızlar, mahalledeki sevdalılar üzerine, şehirde meydana gelmiş önemli olaylar üzerine maniler yakar, şarkılar, türküler söylerlerdi. Denilebilir ki şa’re kesme günleri Diyarbakır manilerinin, türkülerinin doğduğu ortamlardır.

 

Kısaca, kavurma yapmanın da, şa’re kesmenin de Diyarbakır folklorunda ayrı bir şenlikli yeri vardı. Evet, gerçekten güzeldi o günler… 

Hiç yorum yok: