6 Eylül 2009 Pazar

gıda muhafazısında yeni teknolojiler

ÖZET
Geleneksel ısıl işlem uygulamaları sırasında gıdanın maruz kaldığı sıcaklığın istenmeyen kalite değişimlerine yol açması nedeniyle ısısal olmayan ileri muhafaza tekniklerinin geleneksel yöntemlere birlikte veya tamamen geleneksel yöntemlere alternatif olarak kullanılması konusunda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu derlemede, yeni gıda muhafaza teknikleri, mikrobiyal inaktivasayon mekanizmaları ve uygulama alanları hakkında bilgi verilmektedir.

GİRİŞ
Belirtilen raf ömrü süresince fiziksel, kimyasal ve biyolojik risk taşımayan gıdalar güvenli gıda olarak tanımlanmaktadır. Gıda güvenliği ve kalitesi açısından biyolojik ve kimyasal aktivitelerin kontrol altına alınması gerekmektedir. Günümüzde gıda üreticileri gerek gıdanın raf ömrünü uzatabilmek, gerekse gıdanın besin değerini koruyabilmek için yeni teknoloji ve yöntem arayışı içine girmiş, seramik, demir-çelik üretimi, genetik mühendisliği ve tıp gibi alanlarda kullanılmakta olan bazı teknolojileri uygulamaya başlamışlardır.

Bu makalede, yeni gıda muhafaza teknikleri, mikrobiyal inaktivasyon mekanizmaları ve uygulama alanları hakkında bilgi verilmektedir.

Işınlama
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ışınlamayı, gıdaların daha önceden belirlenmiş radyasyon enerjisine maruz bırakılması olarak tanımlamaktadır. Bu enerjinin kaynağı radyoaktif kaynaklı Cobalt60 ve Sezyum137 olabileceği gibi, hızlandırılmış elektronlar veya X ışınları da olabilir (Manuel ve Lagunas, 1995). Her gıda grubunda farklı amaçlar için kullanılabilecek doz aralıkları standartlarda belirtilmiştir. Bu sınır değerleri tamamen gıdanın kalitesi ile ilgildir (Gezgin ve Güneş, 2003). Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO), Uluslararası Atom Enerji Kurumu (IAEA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 10 kGy doza kadar ışınlanan gıdaların toksikolojik ve mikrobiyolojik açıdan herhangi bir risk taşımadığını ve besin değerinin de korunabildiğini belirtmektedirler (Brewer, 2004). Işınlama, tahıl ve meyve ürünlerinde böceklerle mücadelede, patates ve soğan gibi ürünlerde filizlenmenin engellenmesinde, hasat sonrası meyvelerin olgunlaşma sürelerinin kontrol altına alınmasında ve gıdaların dezenfeksiyon ve sterilizasyonunda kullanılmaktadır (WHO, 1994). Gıdaların ışınlaması, başta A.B.D, Fransa, Kanada, İngiltere olmak üzere birçok ülkede çeşitli ürünler için onaylanmıştır ve konuyla ilgili bir bilimsel çalışmalar günümüzde hala devam etmektedir (Kaeri, 2002; Song et al., 2006; Golge ve Ova, 2008). Türkiye'de biri ticari diğeri araştırma maksatlı olmak üzere toplam iki adet ışınlama tesisi bulunmaktadır. Işınlamanın etkisi direkt ve indirekt olarak iki mekanizma ile açıklanır. Direkt etki, yüksek enerjili ışınların mikroorganizmaların DNA'sı, enzimler veya kritik bileşiklerle etkileşerek moleküllerin yapısındaki kimyasal bağların kırılmasına yol açar. Bunun sonucunda bir takım serbest radikaller oluşmakta ve/veya moleküllerin parçalanması gerçekleşmektedir. İndirekt etki ise, yüksek enerjili bu ışınların etkisi ile açığa çıkan reaktif bileşiklerin gıdada değişik bileşenlerle reaksiyona girmesi şeklinde açıklanmaktadır (Gezgin ve Güneş, 2003).

Radyo Frekans (RF) ve Mikrodalga
"Radyo Frekans" (RF) ile mikrodalga ısıtma teknolojileri belirli frekanslardaki elektromanyetik dalgaların kullanıldığı ve ısının gıdanın içerisinde oluşturulduğu teknolojilerdir. Gıdanın içerisinde bulunan suyun dipolar özelliğinden dolayı, su molekülleri oluşan elektrik alan boyunca hareket ederler ve bu sırada ısı üretirler. Diğer mekanizma ise gıdanın içindeki iyonların sürekli salınım halindeki elektrik alan içerisinde ısı üretmeleri şeklindedir. Mikrodalgada kullanılan frekanslar (2450 MHz ve/veya 900 MHz, ülkeye ve kullanım amacına göre) RF ısıtmada kullanılanlardan (13,56; 27,12 ve 40,68 MHz) daha yüksektir. Her iki teknoloji de gıdalarda kurutma ve pişirme amaçlı olarak yaygın şekilde kullanılmakta olup (Richardson, 2001; McKenna et al., 2006), mikrobiyal inaktivasyon mekanizmaları sıcaklık prensibine dayanmaktadır. Pastörizasyon ve sterilizasyon amaçlı kullanımları geleneksel yöntemlere göre daha hızlı ısınma sağladığından dolayı tercih edilebilir. Ancak bu yöntemlerde gıda içindeki her noktada sıcaklığın homojen dağılımının belirlenmesi zordur. Bu nedenle, üründeki soğuk noktanın bilinmesi ve kontrol edilmesi, aynı zamanda sterilizasyon sıcaklıklarına çıkabilmek için işlem basıncının artırılması ve sistemin buna göre modifiye edilmesi gerekmektedir. RF'in pastörizasyon ve sterilizasyon amaçlı kullanımı ile ilgili bilimsel çalışmalar devam etmekte, ancak ticari anlamda yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Günümüzde mikrodalga teknolojisi ile ilgili paketlenmiş tüketime hazır gıdaların pastörizasyonu ve/veya sterilizasyonu amacıyla kullanılan sistemler mevcuttur. Bu teknolojilerin uygulanmasında gıdanın şekli, boyutu, su ve tuz içeriği, katı veya sıvı fazda oluşu, diğer bileşenleri; paketleme malzemesinin özelliği; güç seviyesi, döngü sayısı, dengeye ulaşma süresi, sıcak hava kullanılıp kullanılmaması; ekipman boyutları, şekli, dalga yayıcıların bulunup bulunmaması, frekans gibi çok çeşitli kritik proses faktörleri olup, bu durum standart bir uygulama oluşturulmasını güçleştirmektedir (Anonim, 2000).

Ohmik ve Endüksiyonlu Isıtma
Ohmik ısıtma, gıdanın alternatif elektrik akımına maruz kaldığı bir işlemdir. Isınma, gıdanın içinde elektrik akımına karşı gösterilen direnç ile oluşur. Ohmik ısıtmanın diğer elektriksel ısıl işlem yöntemlerinden farkı; gıda ile temas eden elektrodların bulunması, uygulanan frekans ve dalga şeklidir (Sun, 2006). Ohmik ısıtmanın gelecekte ağartma, buharlaştırma, kurutma, fermentasyon ve ekstraksiyon gibi çeşitli alanlarda uygulanma potansiyeli mevcut olmakla birlikte günümüzde daha çok mikroorganizma gelişmesinin kontrolü amacıyla kullanılmaktadır. Japonya ve İngiltere'de meyve işleme tesislerinde, ABD'de ise sıvı yumurta üretiminde uygulama alanları mevcuttur. Ohmik ısıtmanın en bilinen avantajı, partikül içeren gıdalar dahil olmak üzere gıda maddelerini hızlı ve homojen şekilde ısıtması ve geleneksel yönteme göre gıdanın besin değerini ve rengini koruyabilmesidir (Sastry ve Barach, 2000; İcier et al., 2007). Geleneksel yöntemlerde, gıda içerisindeki birkaç mm kalınlığındaki partikül fazı, sıvı fazına göre daha yavaş ısınmakta, işlem süresi boyunca gıdanın her iki fazda da homojen olarak ısıtılması mümkün olmayabilmektedir. Ohmik ısıtmada ise sıvı ve partikül fazının iyonik bileşenleri uygun elektriksel iletkenliği sağlayacak şekilde formüle edilebilirse daha hızlı ve homojen şekilde ısıtma gerçekleşebilmektedir (Richardson, 2001). Ohmik ısıtmanın mikrobiyal inaktivasyon mekanizması temelde ısıl inaktivasyona dayansa da, 50 - 60 Hz gibi düşük frekanslarda hücre duvarları boyunca elektriksel yüklerin ve porların oluşması, orta büyüklükte bir elektroporasyon mekanizmasının oluşabilme olasılığını da düşündürmektedir (Richardson, 2001). Endüksiyonlu ısıtmada, elektrik bobinleri gıda maddesinin yakınına elektromanyetik alan oluşturmak amacıyla yerleştirilir. . Endüksiyonlu ısıtma konusunda yapılan çalışmalar oldukça sınırlı olup mikrobiyal inaktivasyon mekanizması ile ilgili bilgiler yeterli düzeyde değildir (Sastry ve Barach, 2000).

Ultrason ("Ultrasound") Uygulamaları
Bu yöntem, saniyede 20 000 veya daha fazla ses dalgasının titreşimi ile oluşan enerji türü olarak tanımlanır. Ses dalgaları gıda sanayinde, okisidasyonun hızlandırılmasında, enzim aktivitesinin inhibisyonunda, emulsiyon, ekstraksiyon, kristalizasyon, filtrasyon ve "degassing" işlemlerinin gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca yoğurt gibi ürünlerde "ultrasound" uygulamasının Lactobacillus aktivitesini %50 arttırmakta ve toplam üretim süresinde %40'a varan azalmalar sağlamakta, zirai anlamda kullanıldığında ise tohumların çimlenmesini hızlandırmakta olduğu belirtilmektedir. Tüm bu uygulamaların yanı sıra, sıvı dezenfektanlar ile birlikte yüzey dekontominasyonu için de kullanılabilmektedir (Povey ve Mason, 1998). Mikroorganizmaların inaktivasyon mekanizmasının teorisi, değişen basıncın etkisiyle mikroskopik düzeyde meydana gelen baloncukların parçalanmasına dayanmaktadır. Bu parçalanma sırasında oluşan mikromekanik şoklar mikroorganizmaların yapısal ve fonksiyonel bileşiklerinde bozulmalar meydana getirir. Konu ile ilgili olarak yapılan çalışmalar da, ultrasonun tek başına gıda muhafaza yöntemi olarak kullanılamayacağı, ancak diğer muhafaza yöntemleri ile birlikte kullanıldığında özellikle mikrobiyal inaktivasyon açısından sinerjistik etki oluşturabileceği şeklinde açıklamalar yer almaktadır (Anonim, 2000; Piyasena et al., 2003).

Yüksek Basınç İşlemi (HPP)
Yüksek Basınç İşlemi (HHP): "High Hydrostatic Pressure") katı ve sıvı gıdaların ambalajlı veya ambalajsız olarak 1.000 - 8.000 atm arasında uygulanan yüksek basınçlara maruz bırakılmasını kapsayan bir işlemdir. Tipik bir HPP işleminde basınca dayanıklı ambalaj malzemesiyle paketlenmiş (genellikle plastik bir şişe ya da poşet) ürün, basıncı ileten bir sıvı (genellikle su) ile dolu yüksek basınç ortamına yerleştirilir ve belirli bir süre basınç uygulandıktan sonra bu ortamdan çıkarılıp geleneksel şekilde muhafaza edilir. Basınç, ürüne her noktadan aynı şekilde uygulanmakta, dolayısıyla ürün şeklinde değişiklik gözlenmemektedir (Anonim, 2007). İşlem sırasındaki sıcaklık <0°c>>100°C arasında, işlem süresi milisaniye ile 120 saniye üzeri arasında değişebilmektedir. HPP uygulamalarındaki basıncın kovalent bağlar üzerinde etkisi sınırlıdır, bu nedenle, bu işleme maruz kalan gıdalar doğrudan basınç işlemine bağlı olarak önemli kimyasal değişime uğramazlar. HPP mikroorganizmalar ve enzimlerin inaktivasyon hızını arttırmak için ısıl işlemler ile birlikte de kullanılabilir (Farkas ve Hoover, 2000). HPP yönteminde mikroorganizma tipi; yaşı ve çoğaltılma koşulları; gıdanın bileşimi, pH ve su aktivitesi; sıcaklık, basınç şiddeti, kompresyon hızı, işlem süresi en önemli kritik faktörlerdir. HPP yönteminin etki mekanizması gıdalarda biyokimyasal reaksiyonlarla, hücre zarında ve duvarlarında meydana gelen değişikliklerle ve morfolojik değişimlerle açıklanmaktadır (Farkas ve Hoover, 2000; Gaonkar, 1995; Hoover ve ark., 1989). HPP tüm gıda gruplarına aynı başarı ile uygulanamamaktadır. HPP ısıl işlemle birlikte uygulanmadığı koşullarda uygulanmadığı durumlarda bakteriyel sporlar üzerinde etkisi sınırlı olmaktadır. Bu nedenle özellikle düşük asitli gıdaların süt, sebze ve çorbaların sterilizasyonunda kullanılamamaktadır. Ancak bu gıdaların raf ömrünü arttırmak veya E.coli, Salmonella ve Listeria gibi gıda kaynaklı patojenlerin kontaminasyonlarını engellemek amacıyla kullanılabilir. HPP nin kullanılmasının sınırlı olduğu diğer gıdalar ise, basınca bağlı mikrobiyal inaktivasyonun az olacağı düşük nem içerikli katı gıdalar veya yüksek basınç uygulamasından sonra fiziksel görünüşlerini kaybedecek hücrelerinde hava içeren çilek ve marul gibi gıdalardır. A.B.D., Japonya ve Avrupa da ticari anlamda tüketime hazır gıdalar, avakado ürünleri (guacamole), domates sosları, elma sosları, portakal suyu ve istiridyelerde ürünün raf ömrünü arttırmak amacıyla kullanılmaktadır (Anonim, 2000). Özellikle Japonya'da, ısıl işlem uygulamaksızın sadece HPP işlemi ile üretilen çilek, elma, kivi reçelleri, çeşitli meyve sosları renkleri ve tatlarındaki belirgin farklılıktan dolayı tercih edilmektedir (Gaonkar, 1995).

Manyetik Alan Isıtma
Statik manyetik alan (SMF) ve hareketli manyetik alan (OMF) gıdalarda mikrobiyal inaktivasyon açısından potansiyel etkiye sahip yöntemlerdir. Manyetik alan yoğunluğu, SMF de olduğu gibi zamanla sabit veya OMF de olduğu gibi sinüzoidal dalgalar şeklinde değişebilir. Manyetik alan yoğunluğu manyetik alan bobini etrafında her noktada sabit olacak şekilde homojen ya da bobinin merkezinden uzaklaştıkça azalacak şekilde heterojen olabilir. Manyetik alan genel olarak, mikroorganizmaların gelişme ve çoğalmaları üzerinde etkilidir. Manyetik alan DNA sentezlenmesinde, biyomembranların veya biyomoleküllerin diziliminde ve plazma membranı arasında iyonik harekette değişikliğe ve sonuç olarak hücrenin çoğalma hızında değişikliğe sebep olmaktadır (Pothakumury ve ark., 1993). 5 - 50 Tesla arası manyetik alan yoğunluğunda 5 - 500 kHz arası frekans ile tek bir atım uygulanmasının mikroorganizma sayısını en az 2 log azalttlığı belirtilmektedir.. Gıdanın bu uygulamaya toplam maruz kalma süresi genelde 1 ile 100 atım arası, 25 µsn ile 10 milisaniye arasındadır. Herhangi bir ön hazırlık gerektirmez, atmosferik basınçlarda uygulanır, gıdanın sıcaklığında sadece 2-5 °C arasında artış gözlenmektedir. Bu teknolojinin uygulanabilmesi için en önemli gereklilik gıdanın yüksek elektrik dirence (10 - 25 ohms-cm) sahip olmasıdır. Yüksek frekanslar (>500 kHz) kullanılması inaktivasyon açısından daha az etkili olup, gıdanın ısınma riski mevcuttur. Süt, yoğurt, portakal suyu ve hamurlarda bu anlamda uygulaması mevcuttur (Barbosa-Cánovas ve ark., 1998; Butz ve Tauscher, 2002). Bu teknolojinin ticari anlamda uygulanabilmesi için mikrobiyal inaktivasyon mekanizmasının daha iyi anlaşılabilir olması, önemli patojenlerin bu yönteme dayanıklılık limitlerinin ve kritik proses faktörlerinin belirlenmesi gibi çalışmaların yapılması gerekmektedir (Anonim, 2000).

Pulse Elektrik Alan (PEF)
Pulse elektrik alan (PEF) teknolojisi iki elektrod arasına konulan gıdaya 20 - 80 kV/cm arası yüksek voltaj uygulanmasını kapsar. Gıdalarda mikroorganizma ve enzimleri inaktivasyon amaçlı da kullanılabilir. İnaktivasyon ancak eşik bir elektrik alan yoğunluk değeri aşıldıktan sonra gerçekleşebilir. Dielektrik parçalanma teorisine göre, dışarıdan uygulanan elektrik alan hücre membranı boyunca transmembran potansiyel denilen bir elektrik potansiyel farkı oluşturur. Bu potansiyel kritik bir değere ulaştığında, hücre membranında por oluşumu veya elektroporasyon başlar, geçirgenliği artar. Hücre membranın koruyucu özelliği ortadan kalkar ve hücre içindeki yaşam materyalleri kaybolur. Bu geçirgenlikteki artış dışarıdan uygulanan elektrik alanın gücü kritik değere eşit ya da çok az aşmışsa geri dönülebilir düzeydedir. Transmembran potansiyel enzime, mikroorganizmanın cinsine, konsantrasyonuna, hangi evrede bulunduğuna ve aynı zamanda bulundukları ortamın iyonik özellikleri ve pH sına, sıcaklığına, elektrik iletkenliğine de bağlıdır. Genetik çalışmalarda kritik değeri aşmamak için işlem kontrollu koşullar altında gerçekleştirilir. Gıdaların pastörizasyonunda ise bu değerin aşılması ve hücre duvarlarında geri dönüşümsüz tahribat için işlem süresi veya şiddeti artırılmaktadır (Anonim, 2007). PEF teknolojisi elma suyu, sıvı yumurta, portakal suyu, süt ve çorbaların raf ömrünü uzatmada başarıyla kullanılmaktadır. Geleneksel ısıl işlemlere göre gerek fizikokimyasal ve duyusal özellikler daha iyi korunmakta gerekse daha az enerji harcanmaktadır. PEF yönteminin uygulandığı gıdalar genelde sıvı özellikte olup, viskoz gıdalar üzerinde henüz çalışma gerçekleşmemiştir. Ayrıca bu yöntem sıvı-katı ya da sıvı-gaz fazını birlikte içeren gıdalara uygulanması durumunda gıdanın fiziksel özelliklerinde bozulma söz konusu olabilir (Jeyamkondan ve ark., 1999; Qin ve ark., 1995).

Atımlı Işık (PL)
Atımlı ışık (Pulsed light, PL) yönteminde, infrared bölgeye yakın olan UV bölgedeki geniş spektrumlu dalga boyları (200 nm - 1 mm) kullanılmaktadır (Dunn ve ark.,1995). Sterilize edilecek bir yüzey yaklaşık olarak yüzeyde 0,01 - 50 J/cm2 enerji yoğunluğuna sahip en az 1 atımlı ışığa maruz bırakılır, bu durumda 170-2600 nm arasında değişen dalga boyu dağılımının kullanılması gerekmektedir. Atımların süresi 1 µs ile 0,1 s rasında değişip saniyede 1-20 flaş uygulanır (Barbosa-Cánovas ve ark., 1998). PL yöntemini, paketleme malzemeleri ile gıda ve diğer yüzeylerin sterilizasyonunda veya dekontaminasyonunda kullanarak kimyasal koruyucu ve dezenfektan kullanımı azaltılabilmektedir (Anonim, 2000). Bu uygulamada mikrobiyal inaktivasyon, mikroorganizmaların protein, membran ve diğer hücre bileşenlerinde meydana gelen kimyasal değişimler, DNA zincirinin parçalanması, gibi çeşitli mekanizmalar ile gerçekleşir. Geleneksel UV uygulamalarında belirli koşullarda hücre kendini onarabilir, oysaki yüksek enerjili ve yoğunlukla uygulanan PL yöntemi ile yapılan çalışmalarda hücrenin kendini onaramayacak şekilde zarara uğradığı görülmüştür (Anonim, 2000). Mikroorganizmaların PL uygulamasına gösterdikleri hassasiyet de değişmektedir. Örneğin, küf sporlarının direncinin bakterilere göre daha yüksek olduğu gözlenmiştir (Anderson ve ark., 2000). Bu yöntemin daha geniş anlamda uygulanabilmesi için kritik proses faktörlerinin ve mikrobiyal inaktivasyon üzerine etkilerinin belirlenmesi, olası toksikolojik yan ürünlerin oluşumunun araştırılıması, penatrasyon kalınlığının önemli olduğu katı ve transparan olmayan sıvı gıdalarda uygulanması gibi çalışmaların yapılması gerekmektedir (Anonim, 2000; Lopez et al., 2007).

Ultraviyole (UV)
Ultraviyole (UV) uygulama, 200 - 280 nm arası dalga boylarında dezenfeksiyon amaçlı kullanılmaktadır. Mikrobiyal inaktivasyonun sağlanması için gıdanın en az 0,04 J/cm2 enerjiye maruz kalması gerekmektedir. UV ışık, aynı DNA dizisindeki timin ve sitosinler arasında çapraz bağlanmaya yol açarak mutasyona sebep olmakta ve hücre ölümleri gerçekleşmketedir. Ürünün transmissivitesi, reaktörün geometrik şekli, UV kaynağın dalga boyu, gücü, uygulama şekli kritik işlem faktörleridir. UV, ozon ve hidrojen peroksit gibi koruyucu ajanlarla birlikte uygulandığında daha başarılı sonuçlar verebilmektedir. Suların ve yumurta kabuğu gibi gıda yüzeylerinin dezenfeksiyonunda UV uygulaması gerçekleştirilmekte olup, , son yıllarda meyve suları ile sıvı yumurta ürünleriyle ilgili çalışmalar da yapılmaktadır (Anonim, 2000; Unluturk et al.,2007).

SONUÇ
Gıda muhafazasında geleneksel olarak kullanılan ısıl işlemlerin gıda kalitesinde neden olduğu kalite kayıpları ve enerji sarfiyatındaki azaltılma gereksinimi yeni yöntemlerin arayışını başlatmıştır. Geçmişte seramik, demir-çelik üretimi, genetik mühendisliği, tıp gibi çeşitli alanlarda kullanılmakta olan çeşitli yeni teknolojilerin gıda alanında da uygulanabilir olabilmesi gıda muhafazasında yeni teknolojiler ile ilgili son yıllarda yapılan çalışmaların sayısını da arttırmıştır.

Geleneksel Koruma Yöntemlerine Bir Alternatif: Gıda Işınlanması




Dr. Hasan Alkan / Gamma-Pak




Gıda ürünlerine olan ihtiyaç günden güne artmasına karşın gıda üretimi aynı oranda artmamaktadır. Ayrıca gıda ürünlerinin yetersiz muhafaza ve işleme yöntemleri nedeniyle yüzde 20-40 gibi büyük oranlarda kayıplar oluşmaktadır. İnsanlar zaman içerisinde konserve, soğutma, dondurma ve kimyasal koruyucular gibi yöntemler geliştirmişse de bu yöntemler büyük çaptaki gıda kayıplarını ve gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesinde yetersiz kalmıştır. Koruma amaçlı kimyasal katkı maddeleri ve fümigantlar halk sağlığı ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Metil bromür ve etilen oksit gibi fügimantlar ozon tabakasını inceltmesi nedeniyle, kullanımı birçok ülkede yasaklanmış veya sınırlandırılmıştır.



Gıda ışınlama teknolojisi dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkede gıdaların korunması, kalite yükseltici ve gıda kaynaklı hastalıkların önlenmesinde geleneksel yöntemlere alternatif olarak kabul görmüştür. Ayrıca başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde karantina işlemi olarak fümigantların yerini alması beklenmektedir. Bu alandaki uygulama ABD’de başlatılmıştır. Havai’den ithal edilen bazı tropikal meyveler Tayland, Hindistan gibi Uzakdoğu ülkelerinde karantina amaçlı ışınlanmış mango ithaline izin verilmiş ve işlem fiilen başlatılmıştır. Gıda ışınlaması koruma yöntemi olarak 1920’lere kadar dayanmaktadır. Ancak asıl gelişme 1980’li yıllarda Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Tarım Örgütü ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından oluşturulan uzmanlar komitesinin ışınlanmış gıda ürünlerinin insan tüketimine elverişli ve güvenli olduğu kararından sonra bu yöntem uygun ışınlama cihazlarının da geliştirilmesiyle bütün dünyaya yayılmıştır. Gıda ışınlanması dünyada en çok araştırılmış, güvenirliliği ve etkinliği kanıtlanmış bir gıda koruma ve işleme teknolojisidir.



Bugün dünyada 40 kadar ülkede ve 50 değişik türde gıda ışınlaması yapılmakta veya ışınlanmış gıda ürünlerinin tüketilmesine izin verilmektedir. Türkiye’de de Gamma- Pak A.Ş bünyesinde 1994 yılında Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulan ticari ve sanayi amaçlı ve 3 milyon Cİ kapasiteli kobalt60 gama ışınlama tesisi gıda ışınlanması hizmeti vermektedir. Gamma-Pak, hem Tarım Bakanlığı hem de Avrupa Komisyonu tarafından gıda ışınlamaya yetkili bir firma olarak kabul edilmiş ve bu iki durumda tesisimize gıda ışınlama lisansı vermiştir.



Gıda Işınlama Teknolojisi Nedir?

Gıda ışınlaması gıdaların kalitelerinin korunması ve raf ömürlerinin uzatılması için uygulanan bir yöntemdir. Gıda ışınlaması pastörizasyon konserve ve dondurma işlemlerine benzer fiziksel bir gıda işleme muhafaza yöntemidir. Ancak gıda ışınlanmasında ısı yerine iyonlaştırıcı ışın enerjisi kullanılmaktadır. Gıda ürünleri ambalajlı olarak poşet, kutu ve torbalar içerisinde işlem görürler.



Elektromanyetik ışınlar (gama ve x ışınları) hızlandırılmış elektron parçacıkları gıda ürünlerinden geçerken, gıdalarda bulunan bakteri, parazit, böcek ile bunların larva ve yumurtaları gibi canlı organizmaların DNA moleküllerini tahrip etmek suretiyle zararsız hale getirir. Bu şekilde gıdanın kalitesi korunur, raf ömrü uzar. Işınlama işlemi gıdanın besin değerinde, konserve, pastörizasyon veya soğutma gibi diğer gıda işleme yöntemlerinden farklı bir değişme meydana getirmez. Işınlama işlemi “soğuk” bir işlem olması nedeniyle diğer birçok ısıl yöntemden daha avantajlı olup, ışınlama sonucu kayıplar çok az ve önemsizdir.



Gıdalar Hangi Amaçlarla Işınlanıyor?

Işınlanacak ürün ambalajlarının da ışınlanmaya uygun, ışınlama sonucu çıktısı olmayan ambalaj türünde olması gerekmektedir. Bunun için Amerikan FDA’nın onayladığı bir ambalaj listesi bulunmaktadır. Gıdalar türlerine göre genel olarak aşağıdaki amaçlar için ışınlanır.

*Gıda zehirlenmelerine neden olan hastalık yapıcı mikroorganizmaların zararsız hale getirilmesi,

* Gıdalarda bozulmaya, çürümeye neden olan mikroorganizmaların yok edilerek raf ömrünün uzatılması,

* Yumru ve köklerde filizlenmeyi önlemek, yaş meyvelerde olgunlaşmanın geciktirilmesi,

* Baharat, bitkisel çaylar ve kurutulmuş sebzelerde mikroorganizma sayısını azaltmak, hastalık sebebi mikroorganizmalardan temizlemek, böceklenmeyi önlemek,

* Hububat, kuru meyve ve sebzelerde böceklenmeyi önlemek,

* Kırmızı et, tavuk ve deniz ürünlerinde hastalık etmeni mikroorganizma ve parazitlerden temizlenmesi, raf ömrünün uzatılması.

Hiç yorum yok: